8 Mart 2008 Cumartesi

América del Sur y Tierra del Patrón

"...dilediğim herşey olmuyor, çabalar bazen çok nafile. Nargilenin dumanına benzer hayallerim, sadece beni zehirler ve uçup gider. Kafileler gibidir insanlar bazen seni seyreder giderler, herkes kendine paha biçmiş bende kaşılıksız bir çek. Emeklerim dostluktan yana ama olmuyor. Anneme sordum niçin böyle ama baktım o da ağlıyor."***

Vakit geçiyor, insanlar değişiyor, hayat bitiyor. Kontrol ettim edeceğim derken, elde hiçbirşey yok. O eski evde burnuma gelen, apartmanın yıkandığını gösteren koku yok. O eve artık uzaktan, tam bir yabancı gibi bakacağım. İçinde neler oluyor, benim hayatımın bir parçasına mekan olmuş yeri göremeyeceğim. Kafamda kaldığı kadarı benim olacak gerisi başkalarının. Yanındaki park bir başkası için ehliyet sınavından sonra oturup dinlendiği sıradan bir park. Ama benim için çok uzun bir yol. Bütün çocukluğumun parçası, çocukluk kelimesinin akılda kalan ender parçalarından biri. Asla sıradan değil, o park artık önünden geçerken geriye dönülebilen bir kapı. Dedenizi en son net hatırladığınız yer. Sizinle beraber olduğu tek yer. Hafızanın taşınamayan bölümleri orada oynanan ya da oraya ait olan. On sene sonra benden sonra hiç kimseye anlam ifade etmeyecek kırıntılar. Hayatın olması mı ki bunları yaşatıyor. Bilebilir miydim gerçekten oraları olmasaydım hiç o parkta, o evde.
"Bilmek için önce bildiğimiz herşeyden şüphe etmeliyiz"***

Başka bir hayat hikayesi için(belki de başlığın sahibi);
LINK


***Ceza - Med Cezir-Med Cezir
***Descartes

21 Ocak 2008 Pazartesi

English Speaking Zone

She was feeling depressed although she got a A from the exam. Yesterday she received an email from her boyfriend. It said eventhough he loved her, he wanted to break up with her. The reason for breaking up was that they could not get on well. Moreover he was very jealous. However she did not want to break up with him because she thought she does not deserve it. Therefore she called him. She said she was pregnant. Moreover she wanted to give birth to their baby. Although she was pregnant, he said he was not ready to be a father. Also he thought he was not its father. Yet she wanted to look after her baby by herself. Due to this, he said: "Look after your child yourself, bitch!"

sözün özü:

University life offers big opportunities for students. Students face different life which is before university with these cahnges, students start to live comfortably and freely. Firstly, students can manage their lives, so they must make right decision about their lives. It provides responsibilities, because being a university student is a big power. Big power requiers big responsibility. Students are not children anymore. Secondly, at high school...

1 Ocak 2008 Salı

Ankara'da kar

"...giyindi kuşandı, çıktı dışarı. Yavaş yavaş indi merdivenlerden. Sabahın yalnızlığında ve sessizliğinde yürümeye başladı. Sırtında okul çantası vardı. Doluydu tıka basa belli. Ama kitaptan fazlası vardı çantasında. Sanki yılların ezikliği ve ağırlığıydı onu iki büklüm eden. Yürümeye devam etti. Minibüs durağına geldi, kuyruğu gördü, mutsuz bir şekilde sıranın sonuna geçti. Umursamaz bir görünüşle güneşe doğru bakıyordu. İçinden, "şu dolmuş da gelemedi" diye de geçiriyordu. Zaman geçti, sıra kalabalıklaştı. Üfleme, püflemeler arasında minibüs geldi. Gelen araba diğerlerine benzemiyordu. Yeniydi, büyüktü. Temiz ve parlak camları vardı. Sıradakiler teker teker binmeye başladı. Alabileceği kadar yolcuyu alıp hareketleneceği vakit çocuk koşarak önündekileri geçti ve kapıdan "içerde incem, içerde" diye seslendi. Şoför hemen frene bastı, çocuğun binmesine izin verdi. Ayakta gitmeye alışıktı çocuk, yine giderdi. Çantasını yere bıraktı, cebinden bir sürü bozuk para çıkardı. Hepsini şoföre uzattı. Gittikçe gittiler. Yolda da binenler oldu minibüse. Bayağı kalabalıklaşmıştı içerisi. Neyse ki zaman gelmişti. Çocuk şoföre seslendi: "Müsait bir yerde, lütfen!" Adam dikiz aynasından çocuğa baktı, çabuk bir hamleyle aracı kenara çekti, açtı kapıyı. Minibüs hızlıca uzaklaştı. Çocuk yolun karşısındaki okuluna şöyle bir baktı, derin bir iç çekti. Başlayan karla beraber koşarak karşıya geçti." şeklinde bir hikaye Ankara'yı ve Ankara'daki hayatı en güzel biçimde anlatabilecek bir ifade. Minibüse her binişte akla gelen, şehri sevdiren bir hikaye. Onu görürken, yanından geçerken, İstanbul'dayken, kar yağarken, yaz sıcağında şehri anlatan en güzel imge. Kuru Ankara'nın insanların üzerindeki yansıması. Sevilen de buydu, bu şehir hakkında. İstanbul efsanedir, müthiştir ama Ankara'da bizim bir parçamızdır.

24 Aralık 2007 Pazartesi

Umudun Dağılışı


Nefret ile başlayan rap macerasında ilerledikçe hem bu vatanın yetiştirdiği yetenkli evlatları, hem de yabancı şarkıcıları tanımış oldum (Cartel(her ne kadar nefret'ten önce de olsa), Ceza, DJ Mic Check, Bomfunk MCs, Eminem, Busta Rhymes, Snoppy Dogg gibi). Meclis-i Ala İstanbul albümünden İstanbul şarkısı bizim için bir marş gibiydi. Napster'de saatlerce arayıp, saatlerce indirmek için beklediğimi hatırlarım. Belki de hoşumuza giden Cartel uzantısı o anadolu etkisiydi şarkıda. Neyse, nefret'ten benim için geride kalan Ceza idi. Diğer adamı(fuchs), sevmemek değil de bi ilgi, alaka falan yoktu, tanımıyordum. Zaman geçtikçe daha fazla insan çıktı, rap popülerleşti, ülkede bir yer kazandı. Sonra televizyonda MedCezir'in klibi gösterilmeye başlandı. "of aman ne güzel şarkı yarabbim" ler eşliğinde tekrar tekrar izliyorduk. Biterken de; müzik: DJ Mic Check yazısını okuyoruduk. "vay be adam yabancılarlan çalışıyor artık, helal." dedim. O sözlere verilebilecek en kuvvetli anlamı veriyordu o notalar. Böylece yarım yamalak da olsa tanımış olduk DJ Mic Check'i. İşin ilginci fuchs'u tanımak büyük bir rastlantıdan ibaret olması. Duvarda bi gençlik festivalinin ilanı ve ilanda Hollanda formalı bir adam! "şu tarihler arasında dr.fuchs şurada." diyordu ilan. Sonradan ortaya çıktı ki adam nefret'in eksik parçası. Neyse sonra Sagopa Kajmer diye bir grup çıktı!!! Karabiber duası diye bi şarkıları vardı bunların. Eyvallah dedik, bu da iyimiş, sevdik yani. (sonra anlaşıldı tabi grup olmadığı. 2-3 sene sonra)
İşte o zamanlar Rapstar çıktı, bissürü reklam, röportaj. İşin cılkı çıktı. Çünkü bana göre sadece ben ve benim gibi bi kaç kişi bilmeliydi bu insanları, bu türü(genre). Onlar anahtar'ı dinlemediler, hatta medcezir i bile dinlemediler. Bu bize özgü kalmalıydı. Bu sebeple biraz rapten uzaklaşma oldu. İlerleyen yıllarda tekrar eski ilgim yerine geldi. Ama bu seferde onlarda sorun vardı. Önce "iki kafadar dr. ve ceza", sonra "rapten başka hiçbişeyleri olmayanlar" ayrıldılar. Türkiye'nin görebileceği en iyi müziği tarih oldu. O kadar araştırmama rağmen, daha sebebini bulamadım. İş artık mahkemeye geldi. O dostluk gitmiş, arkadaşlık, hiçbirşey kalmamış. Piyasa ikiye ayrılmış. Yazık oluyor kendilerine, ama bize de o olağanüstü, söz ve müzik birleşmelerinden yoksun olduğumuz için. Hala arkadaşız diyen fuchs, "eski dosttan düşman olmaz" diyerek bize "bi umut" dedirtiyor ama asıl söz Sirhot'tan.

"Yine mi kavga? Yeter! Neyi paylaşamaz oldunuz?
Neden kavga etmeden rap yapamaz oldunuz?
Siz ne ilk, ne de sondunuz. Hani ordunuz?
Ben varken siz hiçbiriniz yoktunuz."



Fotoğraf http://www.sirhot.com sitesinden alınmıştır.