19 Nisan 2008 Cumartesi

Oyuna Giren Oyuncu

Barbaros’tan Beşiktaş süslü gözüküyor. Paranın döndüğü semt gibi. Beşiktaş’ın önüne konulmuş bir karton. Balıkçıların oradan Ihlamur’a indiğinizde, gerçek Beşiktaş karşılıyor. Eski, bitişik, sıkışık evler, Kemal Sunal’ın filmlerinden kalma sanki. Her birinin içinde sanki o filmlerden bir “tip” yaşıyormuş gibi. Biz gördüğümüzde de, ondan önce de. Sokakta top oynayan çocukların Beşiktaş formaları insanı gülümsetiyor. Ütopik, herkes bir gün X’li olacak sözünün yansıması. Ben sadece bir yolcuyum bu sokaklarda ve Beşiktaş’ta. Onlar ise rüyanın tamamlayıcısı, ama başkasının rüyasının. Onlar sadece oyuncu, daha güzel gözükmesi için. Apartmana girersiniz ve o apartman asla sizin yaşadığınız apartman gibi değildir, ya da Ankara’daki herhangi bir apartman gibi. Dardır merdivenleri. Sürekli döner. En sonunda İstanbul’a gelme aracı karşınızdadır. İstanbul’a gelmek amaçtır. Maçlar, fuarlar, arkadaşlar, akrabalar, düğünler ise araç. Ayıptır “gelmek” amaçsa, bir nedeni olmalıdır İstanbul’a gidişin. Ankara başlı başına bir amaçtır. Şarkıda İstanbul için insanı yorar derler, sanki Ankara karamsar yapar adamı, umursamaz. Belki de bu yüzden başkent. Politikacıların işine geldiği için... O evdeki, araç olan evdeki, mutluluk bazen bir Playstation olabilir ya da farklı kaybedilen bir PES maçı. Mutluluğun uyuşturucu etkisi yaptığı ve aç bıraktığı bu ortamda gözlenebilir. O zaman beklersiniz biri gelsin de yemek yapsın diye. Sonra sevgili yetişir. Doyurur. O, sersemliği biraz alır. Tekrar dünyaya dönersin. Bu şehirde maça da gidilebilir. Kanser olma uğruna tutulan ve bu sebeple her zaman destek verilen semt takımının maçına. Skor önemli değil, çünkü araçtır skor, tarihi yerde 2 saat geçirmek için araç. Ağaçlı yoldan hep beraber yürümek için. İstanbul’da yaşanmaz gerçekten. Çünkü onlar 12 saat yaşıyorlar günü. Ankara’nın bulutlarında, ilham ve mutluluk veren kasvetinde hayat yavaşlıyor. İstanbul’da hayat kaçar.01.00’de yatıp 16.00’te kalkarsan kaçar. İstanbul şarj aletidir, bir Ankaralı için, koşuşturmanın yorduğu, sınavların bezdirdiği, olmayan karın kızdırdığı...

...bu sırada Gökhan Kırdar çalar, gözlerim nemlenir, Vega’dan Ankara dinlemeye başlarım.