6 Şubat 2009 Cuma

Night Time in New Orleans Birinci Kısım

Hikayemiz Romanya'da başlıyor. Bir hastane sanırım burası. Ruh ve sinir hastalıkları üzerine. Öte yandan herkes gizli kapaklı işler peşinde gibi. Neyse buradan çıkıp tekrar hikayeye devam edelim. Hava açık, güzel bir bahar akşamı. Klişe ile "hava ve zemin top oynamaya müsait". Ama ben neden buradayım? Hatırlamıyorum, niye geldim, neden buradayım. En önemlisi neresi burası? Aa dur bi dakika. Romanya'dayım ve burası bir hastane ama nereden biliyorum? İyice ilginçleşiyor durum. Hmm biraz önce bir doktorun dediklerine kulak misafiri oldum. Hastalardan biri sanırım kaçmış. Tehlikeli bir durum mu acaba? Pek endişeli ve panik değildi kimse neyse...

Evet bir Hong Kong sabahına uyanmış bulunuyorum. Bi adamla tanıştım, Avrupa'dan sanırım. Pek fazla konuşmuyor. Takım elbiseyle dolaşlıyor sürekli. İlginç bir tip. Hmm, dışarı çıkmış, ses seda yok. Off, o ne gürültüydü. Bi patlama oldu sanırım. Hakkaten ben nerelerde geziyorum böyle? Yine aynı soru. Neredeyim, niye buradayım, nasıl geldim?

Hava çok sıcak. O patlamadan sonra cehennemdeyim sanırım. Yok, bi çadırdayım. Ama hava gerçekten de çok sıcak. Neredeyim ben bu sefer acaba? Hmm, duvardaki harita Güney Amerika haritası ama burası neresi? Bi uçak sesi bu kulağıma gelen sanki. Pervaneli eski bir uçak gibi. Haydi bakalım yine bir gürültü hengame. Patlamalardan ne zaman kurtulacağım acaba? Bu arada bizim kel çocuk nerede acaba?

Şimdi neredeyim? Her patlamada başka bir yerde uyanmak pek hoş birşey değil. Sürekli yer değiştiriyorum. Ama neden? Ya da nasıl oluyor bu iş? Bu sefer hiç merak etmiyorum nerede uyandığımı. Aha kel çocuk ta geldi. Arkadaş neredeyiz biz? Sen neredeydin daha önce? Aa, bak hiç cevap veriyor mu, pis kel. Evet odaya kısılıp kalmak istemem. Dışarı çıkma vakti geldi. Hem böylece istemeden de olsa nerede uyandığımı öğrenmiş olurum. Ne güzel bir bina, eskiye benziyor. Sokaktaki tüm binalar böyle şimdi onu farkettim. Eski bir şehir olmalı. Biraz yürüyelim bakalım. Bir gazete ile öğrenebileceklerin sınırsızdır. Çok güzel. Son durak Macaristan. Hop hop ho- durun ya noluyor...

Birileri beni tuttuğu gibi bir arabaya bindirdi. Ben dur demeye kalmadan. Muhtemelen Macaristan'da değiliz. Yani şu zamana kadar yaşadıklarım bir bölgede fazla kalmayacağımız yönünde. Dışarıdan sesler geliyor. Gemilerin kornalarından geliyor. Bunun yanında dalga sesleri de az az kulağıma gelenler arasında. Çok zekiyim liman gibi bir yerdeyiz hemen buldum. Acaba hangi liman? Bunu öğrenene kadar başka bir yere gitmezsem eğer...

Karanlık. Soğuk. Sessiz. Hapishanede miyim? Yok bu olamaz. Ben tüm bunları yaşarken keltoş ne haltlar karışıtırıyor? Aha gördüm adamı. Yok duymuyor beni ya da duymamazlıktan geliyor. Aaa geri geldi mamafih yine başaramadım. Aha bi kapı açıldı. Bekli birini bulurum. Uuv ne kadar da aydınlık. Hiçbirşey gözükmüyor ışıktan. Sesler, bizim kelin sesi. Tekrar karanlık...

2 yorum:

Tuğba Buldu dedi ki...

keltoş diince aklıma kimin geldiğini bilmem söylememe gerek var mı :)

Bloodmoney dedi ki...

gerek yok. ama keşke o olsa.
http://api.ning.com/files/ZXRaWSgy29n9qjBZlb7nVIX-WZaROvLFA-mN6p6F0ScCDwQz2yWIj4R1DIYI1BGq*XNP4o9VI9n7UoJYmh03phz7Rlne8T5Q/Agent47.jpg