"...giyindi kuşandı, çıktı dışarı. Yavaş yavaş indi merdivenlerden. Sabahın yalnızlığında ve sessizliğinde yürümeye başladı. Sırtında okul çantası vardı. Doluydu tıka basa belli. Ama kitaptan fazlası vardı çantasında. Sanki yılların ezikliği ve ağırlığıydı onu iki büklüm eden. Yürümeye devam etti. Minibüs durağına geldi, kuyruğu gördü, mutsuz bir şekilde sıranın sonuna geçti. Umursamaz bir görünüşle güneşe doğru bakıyordu. İçinden, "şu dolmuş da gelemedi" diye de geçiriyordu. Zaman geçti, sıra kalabalıklaştı. Üfleme, püflemeler arasında minibüs geldi. Gelen araba diğerlerine benzemiyordu. Yeniydi, büyüktü. Temiz ve parlak camları vardı. Sıradakiler teker teker binmeye başladı. Alabileceği kadar yolcuyu alıp hareketleneceği vakit çocuk koşarak önündekileri geçti ve kapıdan "içerde incem, içerde" diye seslendi. Şoför hemen frene bastı, çocuğun binmesine izin verdi. Ayakta gitmeye alışıktı çocuk, yine giderdi. Çantasını yere bıraktı, cebinden bir sürü bozuk para çıkardı. Hepsini şoföre uzattı. Gittikçe gittiler. Yolda da binenler oldu minibüse. Bayağı kalabalıklaşmıştı içerisi. Neyse ki zaman gelmişti. Çocuk şoföre seslendi: "Müsait bir yerde, lütfen!" Adam dikiz aynasından çocuğa baktı, çabuk bir hamleyle aracı kenara çekti, açtı kapıyı. Minibüs hızlıca uzaklaştı. Çocuk yolun karşısındaki okuluna şöyle bir baktı, derin bir iç çekti. Başlayan karla beraber koşarak karşıya geçti." şeklinde bir hikaye Ankara'yı ve Ankara'daki hayatı en güzel biçimde anlatabilecek bir ifade. Minibüse her binişte akla gelen, şehri sevdiren bir hikaye. Onu görürken, yanından geçerken, İstanbul'dayken, kar yağarken, yaz sıcağında şehri anlatan en güzel imge. Kuru Ankara'nın insanların üzerindeki yansıması. Sevilen de buydu, bu şehir hakkında. İstanbul efsanedir, müthiştir ama Ankara'da bizim bir parçamızdır.
1 Ocak 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
dolmuşçuyu kazıkladığını atlamışsın :D:D:D:D:D:D
Yorum Gönder